Çin Komünist rejiminin Doğu Türkistan’daki Uygur Soykırımı ile ilgili son raporu, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından yayınlandı. Bugüne kadar Uygur halkına yönelik soykırımla ilgili çeşitli platformlarda yayınlanan haberler de bu raporla doğrulanmış oldu. Raporun din hürriyetlerinin kısıtlanmasından bahsedildiği bölümünde, İslam’ın ritüellerini yerine getirmenin neredeyse imkânsız olduğunu anlatan ifadelere yer verildi. Bu raporun yayınlanmasından sonra gözler artık tüm dünyaya, özellikle de müslüman ülkelere çevrildi. Müslüman ülkeler, sırf Müslüman oldukları için soykırıma uğrayan, dini kimliklerini korumak isteyen ve Çin’in asimilasyonuna direnen Uygur’ların, Kazak’ların, Kırgız’ların ve diğer toplulukların haklarını savunmalı.
Görevi sona eren İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michele Bachelet’in Doğu Türkistan’a yaptığı tartışmalı ziyaretin ardından kamuoyu, Komiser’in raporunun yayınlanmasını heyecanla bekledi. Bachelet’in Doğu Türkistan ziyareti sonrasında yaptığı açıklamada, Çin Komünist rejiminin Uygur’lara karşı eylemlerini “terörizm ve aşırılıkla mücadele” amacıyla yürüttüğünü söylemesi büyük şaşkınlığa neden oldu. Çin ile yakın ilişkileri olduğu bilinen Bachelet’in raporu yayınlamak istemediği, ancak engellemediği bilgisi de kamuoyuna duyurulmuştu. . Ağustos sonunda yayınlanan rapor, tanıkların ifadesiyle Çin Komünist rejiminin bugüne kadar inkar ettiği tüm suçları işlediğini bir kez daha ortaya koydu.
Raporda yer alan konular artık uluslararası toplumun harekete geçmesi gerektiğini gözler önüne serdi. Çin’in ‘Doğu Türkistan bizim iç meselemizdir’ ve ‘terörizm, aşırılıkçılık ve ayrılıkçılarla savaşıyoruz’ açıklamalarının tamamen yalan olduğu tespit edildi. Raporda özellikle İslam dünyasını ilgilendiren çarpıcı bulgular yer aldı. Bu bulgulara göre, Çin Komünist rejimi kamu kurumlarında, okullarda, halka açık yerlerde ve diğer alanlarda dini faaliyetlerin yürütülmesini kesinlikle yasakladı. Çocukların dini faaliyetlere katılmalarına izin verilmedi.
Çin Komünist rejimi, ‘aşırılıkçılık’ etiketini öyle bir silah haline getirdi ki, İslam’ın günlük uygulamalarını bile sözde ‘suçlar’ olarak nitelendirdi. Başörtüsü takmak, sakal bırakmak, helal ürün aramak, Ramazan ayında lokantaları kapatmak, sosyal medyayı ve interneti dini amaçlarla kullanmak, din öğretmek, çocuklara Müslüman isimleri vermek ve İslam inancının diğer birçok yönü aşırılıkçılık gerekçesiyle yasaklandı. Bu faaliyetlerde bulunanlara cezalar uygulandı ve hatta BM raporundan önce yayınlanan bir takım belgelerde bu ‘suçların’ hemen hepsi toplama kamplarına gönderilme gerekçesi olarak yer aldı. Başka bir raporda toplama kamplarında tutulan Uygurların sözde mahkemelerde yargılandığı ve bu sözde ‘suçlar’ nedeniyle cezaevine gönderildiği belirtildi.
Çin Komünist rejiminin Doğu Türkistan’da İslam’ın izlerini silmek adına işlediği suçlardan biri de cami, türbe ve mezarlıkların yıkılmasıydı. Konuyla ilgili daha önce hazırlanan raporda Uygur’ların anavatanında 16.500 cami ve türbenin yıkıldığı duyurulmuştu. Yüksek Komiserliğin hazırladığı raporda bu durum bir kez daha teyit edildi. Çin Komünist rejiminin açıkladığı bilgilere göre, tüm ülkedeki 30.000 camiden 20.000’i Doğu Türkistan sınırları içinde bulunuyordu. Ancak bugün bu camilerin çoğu yerle bir edildi. BM raporunda yıkılan camilerin bulunduğu yerin uydu görüntüleri de yer aldı. Raporda şunlar kaydedildi:
“Kamuya açık alandaki uydu görüntülerinin analizi, birçok dini alanın, kaldırıldığını veya karakteristik özelliklerinin, -minarelerin kaldırılmasında olduğu gibi-, değiştirildiğini gösteriyor.”
Nitekim daha önce kamuoyuna açıklanan haberlerde, şehir merkezlerindeki bazı camilerin de restoran ve bara dönüştürüldüğü ifade edilmişti.
Toplama kamplarındaki işkenceye dair tanık ifadeleri
Pekin hükümetinin uzun süredir “Mesleki Eğitim Merkezleri” olarak reddettiği toplama kamplarının içyüzü BM raporuyla bir kez daha ortaya konuldu. Çin Komünist rejimi bu kampların 2019’da kapatıldığını iddia etse de BM yetkilileri tarafından son yıllarda yeni kampların inşa edildiği ortaya çıktı. Dabancheng’deki toplama kampındaki bina sayısı, 2018 ile 2020 yılları arasında 40’tan 92’ye, yani iki kattan fazla artmıştır. Bu, önceki yıllara kıyasla uydu görüntüleri ile de tespit edildi. Çin Komünist rejimi Uygur’ların gönüllü olarak kamplara götürüldüğünü söylerken, tanıklar gitmekten başka çarelerinin olmadığını ve hiçbir yasal temsilci ile görüşmelerine izin verilmediğini söyledi.
Komünist rejimin sözde ‘eğitim merkezlerinden’ herkesin ayrılabileceği söyleminin de yalan olduğu tespit edildi. Tanıklar, buna izin verilmediğini dile getirdi. Sözde eğitim merkezlerinin güvenlik kameralarıyla sürekli izlenmesi, tutukluların dini ibadetlerini yerine getirmesine izin vermeyen gardiyanlar, Komünist marşı ve doktrinlerin zorla ezberletilmesi de raporda yer aldı. Özellikle kadınları kısırlaştırmak için kullanılan işkence, cinsel taciz ve zorla ilaç kullandırılmasına ilişkin tanık ifadeleri de BM yetkililerinin bulgularına dahil edildi. Raporda ayrıca, Müslüman ve Türk ailelerin en çok önem verdiği konulardan olan aile ve özel hayatın mahremiyeti, sözde Çinli ‘akrabaların’ Uygur evlerine zorla yerleştirilmesi nedeniyle ihlal edildi.
Raporun diğer ayrıntıları da önümüzdeki günlerde tartışılmaya devam edecek. Vurgulanması gereken önemli bir nokta da, medyada zaten yer alan tüm bu iddiaların uluslararası toplum tarafından uzun süredir görmezden gelinmiş olmasıdır. Özellikle İslam dünyası temsilcilerine bu konular sorulduğunda ya soruları görmezden geldiler ya da Çin’in söylemlerini tekrarlamaya devam ettiler. Pakistan’ın eski Başbakanı İmran Han, gazetecilerin Uygur’larla ilgili sorularını görmezden geldi.
Müslüman dünyayı ekonomik faydalarla baştan çıkaran Çin Komünist rejimi, Müslüman liderleri de susturmayı başardı. Bir adım daha ileri giderek Pekin hükümeti, Çin’in BM şemsiyesi altındaki insan hakları alanındaki başarılarını öven bir açıklama yaptı. Bu bildiriyi imzalayan ülkelerin çoğunluğunun Müslüman ülkeler olması da tarihe kara bir leke olarak geçti. Başörtüsünü çıkaran kadınları Tahran sokaklarına hapseden ve çocuklara zorla din eğitimi veren İran, Çin ile 400 milyar dolarlık anlaşma imzaladığı için Doğu Türkistan’da uygulanan başörtüsü yasağına sessiz kaldı.
Uygur soykırımını durdurmak için adım atması gereken en önemli örgütlerden biri de İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT). Ancak şu ana kadar gerekli açıklamaları yapmadılar. Dahası Çin Dışişleri Bakanı, İİT toplantısında özel olarak davet edildi ve onurlandırıldı. Müslüman ülkelerin liderleri,, şimdiye kadar kendi halklarının Doğu Türkistanlıları koruma hususundaki çağrılarına kulak asmadı. Kısacası Uygur Soykırımı konusunda İslam milletinin vicdanı kanamaya devam etse de, liderler bu yarayı görmezden gelmeye devam etti. BM’nin veya ilgili bir Gayrimüslim örgütün, bugüne kadar neden adım atmadığına dair geçersiz de olsa mazeretler ileri sürülebilir, ancak Müslüman dünyanın liderleri nasıl olur da kardeşlerinin imdadına koşmaz?
Bu Müslüman liderler ve diğer ülkelerin yöneticileri, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin raporuna rağmen Çin’in kurgularına uygun şekilde hareket etmeye devam ederlerse, soykırım ortağı olarak tarihteki yerlerini alacaklar. Bu rapordan sonra kimse habersiz olduğunu söyleyemez. Şimdi ayağa kalkma ve Çin’in İslam’a karşı yürüttüğü savaşın karşısında durma zamanı.
Kaynak: Islam21C
Telif Hakkı Uygur Araştırmaları Merkezi - Tüm Hakları Saklıdır