Abdulhakim Idris
Çin Komünist Doğu Türkistan’da işlediği Uygur Soykırımı’nın en büyük mağduru hiç şüphesiz ki çocuklardır. Pekin hükümetinin 2014’te inşa etmeye başladığı ve 2017’de milyonlarca Doğu Türkistanlıyı toplama kamplarına hapsetmiştir. Anne ve babaları toplama kamplarında tutulan çocuklar ya Çin komünist rejiminin yetimhanelerine gönderilmiş, ya Han Çinli ailelerin yanına verilmiş ya da tek başına sokaklarda kala kalmıştır. Anne veya babası başka ülkelerde bulunan çocukların da ailelerine gönderilmesine izin verilmemektedir. Doğu Türkistanlı çocukların yaşadıkları bu zulüm, insan haklarına, evrensel değerlere, uluslararası sözleşmelere ve hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Çin Komünist rejimini işlediği bu suç tam anlamıyla insanlığa karşıdır ve alenen soykırımdır.
18 yaşına basmamış, yaşı, dili, dini, cinsiyeti, ırkı gözetmeksizin her çocuğun sahip olduğu haklar uluslararası hukuk nezdinde koruma altına alınmıştır. Çocuk haklarının korunması ise Birleşmiş Milletlerin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne dayanmaktadır. Çocuk haklarının bugünkü hali ile koruma altına alınması ise 1989 yılında ‘Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin imzalanması ile sağlanmıştır. Sözleşmeye, Çin Halk Cumhuriyeti’nin de dahil olduğu 196 ülke taraf olmuştur. 54 maddelik sözleşme, çocuğun hayatını etkileyen kararlarda çocuğun çıkarını temel alarak hiçbir çocuğun ayrımcılığa maruz kalmadan sağlıklı yaşam sürmesi için gerekli şartların sağlanmasını hedeflemektedir.
Çin komünist rejimi, kendi imzası ve onayı bulunan BM Soykırım sözleşmesini ihlal ettiği gibi çocuklara ilişkin uluslararası sözleşmeleri de çiğnemektedir. İlk olarak Soykırım Sözleşmesi’ne bakmak gerekirse, Uygur Hareketi’nin geçen yıl hazırladığı soykırım raporunda da yer aldığı gibi Çin komünist rejiminin Doğu Türkistan’da işlediği insanlığa karşı suçlar bu sözleşmedeki suç tanımlarına uymaktadır. Soykırım sözleşmesinin ikinci maddesinde soykırım suçlarının tanımı yer almaktadır. Özellikle 2. maddenin “Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak” fıkrası ile “Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek” maddeleri çocuklara yöneliktir. Bir taraftan kadınları zorla kısırlaştıran Çin komünist rejimi diğer yandan Uygur çocukları devlet yetimhanelerine veya Han Çinli ailelerin yanına yerleştirmektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı şekilde anne ve babasının rızası dışında gerçekleşen bu eylemler aynı zamanda soykırım suçu kapsamında değerlendirilmektedir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin maddeleri incelendiğinde de birçok konu bakımından Doğu Türkistanlı çocukların büyük bir mağduriyet ve zulüm altında oldukları görülmektedir. Çocuk Hakları Sözleşmenin 2. maddesi çocuklara yönelik hiçbir ayrımın yapılmayacağını taahhüt etmektedir. Bu madde kapsamında Doğu Türkistan’da yaşanan soykırıma bakıldığında karşımıza şu tablo çıkmaktadır. Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk çocuklar, eğitimden, barınmaya, sağlıktan yiyeceğe kadar birçok haktan sadece Uygur oldukları için yoksun bırakılmakta ve ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Anne ve babasını hiçbir hukuki gerekçe olmadığı halde, sözde eğitim kamplarına gönderilirken Uygur çocuklar ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Uygur çocuklar da komünist doktrine göre yetiştirilmesi gereken, kendi kültür ve değerlerinden koparılması gereken hedef olarak görülmektedir.
Sözleşmenin 9. maddesi ise çocukların, kötü muamele, ihmal veya eşler arasında ayrılık olmadığı sürece anne ve babasından ayrılamayacağını vurgulamaktadır. Çocukların ailelerinden koparılıp devlet tarafından yetiştirilmesi ancak çocukların kötü muamele görmesi veya anne ve babasının ayrı olması durumunda mümkündür. Diğer taraftan bu karar için yargı yolu da açıktır. Doğu Türkistanlı çocukların ailelerinden koparılıp götürülmesinin tek gerekçesi ise onların Müslüman, Türk ve Uygur kimliklerinin silinmesidir. Anne ve babanın çocuğa kötü bir muamelemesi kesinlikle yoktur. Anne ve babalar arasında da bir ayrılık yoktur. Komünist otoriter Pekin hükümeti anne ve babaları birbirinden zorla ayırmakta ve çocukları ortada bırakmaktadır. Çin komünist rejimi, kendi otoriter düzeni için Uygur çocukların, kendi anne ve babaları tarafından yetiştirilmesine izin vermemektedir. 900 bin çocuk, komünist doktrinle yetiştirilip Çinliye dönüştürülmek istenmektedir.
Sözleşmenin 5. maddesi ise çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak çocuğa yol gösterme ve onu yönlendirme konusunda anne babanın sorumluluklarına, haklarına ve ödevlerine saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Hatta, yerel gelenekler öngörüyorsa uzak aile veya akrabaların da bu konuda hakkı olabileceği, dolayısıyla da bu hakka da saygı gösterilmesini vurgulamaktadır. Çin komünist rejimi ise tam tersine ne anne babaya ne de bir başka yakının Uygur çocuklara yol göstermesine veya yönlendirmesine izin vermemektedir. Anne ve babanın bu hakkını gasp eden komünist rejim, Uygur çocukları kendisine bağlı birer askere dönüştürmek istemektedir.
Doğu Türkistan’da ve işgal ettiği diğer topraklarda hiçbir özgürlüğe asla müsaade etmeyen Çin komünist rejimi bu politikasıyla da Çocuk hakları sözleşmesini ihlal etmektedir. Sözleşmenin, 13, 14 ve 15. maddeleri çocukların düşünce özgürlüklerini, din ve vicdan özgürlüğünü koruma altına almaktadır. 16. madde yer alan özel yaşantısına, aile içi iletişimine haksız bir şekilde müdahale edilemeyeceği hususu da Pekin hükümetinin ihlal ettiği bir başka uluslararası hukuk konusudur.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Doğu Türkistan açısından önemli bir diğer konusu 30. Maddede yer almaktadır. 30. Maddede şu tanımlama yapılmaktadır: “Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.” Bu madde açık bir şekilde, etnik azınlık bile olsa her çocuğun kendi dini, dili ve kültürünü öğrenme hakkına sahip olduğunu garanti altına almaktadır. Çin komünist rejiminin uluslararası hukuk ve sözleşmelerinin en somut örneklerindendir. Çünkü, komünist rejim kendi doktrin ve Han milliyetçiliğinin dışında bir başka kültür, dil ve dinin var olmasına ve bunun özellikle de çocuklara öğretilmesine asla izin vermemektedir. Uygur çocukların, Türk ve Müslüman kimliği yerine, Çinli gibi yetiştirilmesi 30. maddenin apaçık ihlalidir.
Uygur anne ve babaları köle işçi gibi çalıştıran Çin Komünist rejiminin Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde ihlal ettiği bir başka madde de bu kapsamdadır. Sözleşmenin 32. Maddesi çocukların zorla çalıştırılmayacağını teminat altına almaktadır. Bu maddeye aykırı olarak, Uygur çocuklar ve öğrenciler Çin Komünist rejimi tarafından zorla çalıştırılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Çalışma Bakanlığı, Çin’in çocuk çalıştırma konusunda uluslararası hukuku ihlal ettiğini tespit etmiştir.
Dini özgürlükler, insan hakları ve benzeri konularda kendi yasalarında her şeyin garanti altına alındığını söyleyen Çin komünist rejimi, bu yasaları hiç bir zaman tam anlamıyla uygulamamıştır. ‘Kamu düzenini bozma’ gibi sınırları belli olmaya bir kavramın arkasına sığınarak her türlü yasağı hayata geçiren rejimin benzer bir yaklaşımı çocuk hakları için de vardır. Çin anayasasında, devletin çocukların gençlerin çok yönlü ahlaki, entelektüel ve fiziksel gelişimini teşvik ettiği, çocukların devlet taraftan korunduğu ve onlara kötü muamelenin kesinlikle yasak olduğu yer almaktadır. Bir taraftan Doğu Türkistan’ı işgal edip, orada Uygur yok onlar Çin vatandaşı diyen rejim diğer taraftan, bu raporun ilerleyen sayfalarında da görüleceği gibi Uygur çocukların gelişmemesi için tedbirler almıştır. Diğer taraftan da onlara karşı kötü muamelede bulunmaktadır.
Her devletin yasasında olduğu gibi Çin’in kendi yasalarında da küçüklerin korunmasına dair yasalar vardır. Çin’in Küçüklerin Korunmasına Dair yasasının 43. maddesinde yetimlere, ebeveyni olmayanlara veya velisi bulunmayanların bakımından devletin yetimhanelerinin sorumlu olduğunu söylemektedir. Ancak Çin’in yasalarında bir çocuğun akrabalarından alınıp komünist yetimhanelerine gönderilmesine dair bir yetki tanınmıştır. Bu nedenle Doğu Türkistan’da çocukların, anne ve babaları toplama kampında olsa bile, yakınlarının onayı ve izni olmadan alınıp götürülmesi kendi kanunlarının dışındadır.
Hem kendi anayasa ve kanunlarını çiğneyen hem de uluslararası hukuku hiçe sayan Çin komünist rejiminin yaklaşık 900 bin Uygur Çocuğu ailelerinden kopararak komünist rejimin yetimhanelerine ve yatılı okullara göndermiştir. Ancak kaç bin çocuğun bu anlamda soykırım mağduru olduğu, Komünist rejimin Doğu Türkistan’ı kapalı duvarlar arkasında demir yumrukla yönetmesi nedeniyle bilinmemektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü Çin Direktörü Sophie Richardson’un da ifade ettiği gibi çocukların ailelerinden koparılıp götürülmesi, Komünist rejimin en zalim adımlarından birini oluşturmaktadır. Daha önce Tibet’te Komünist Parti’nin Sekreterliğini yaparken, baskıcı politikaları bilinen ve bu özellikleri nedeni ile Doğu Türkistan’da görevlendirilen Chen Quanguo’nun ilk icraatlarından biri yetimhanelerin yaygınlaştırılması olmuştur. Bu yetimhanelere anne ve babaların veya ilgili yakınların rızası olmaksızın, geride kalan bütün çocukların yerleştirilmesi emrini vermiştir. Emir sadece anne ve babasını ölmüş olanlar değil, ailesi toplama kamplarına gönderilmiş olanları da kapsamaktadır. Chen’in sekreterliğindeki komünist rejim, Uygur çocukların kamplara gönderilmesi için 2017’de başlattıkları programda yerel yetkililere hedefler koymuştur.
2016 Aralık’ta, Çin komünist rejimi, Uygurlara yönelik baskı politikalarında çocukları ilgilendiren önemli bir karar almıştır. Doğu Türkistan’daki okullarda sadece çince öğretilmesi, Çin’e bağlılık ve partiye sadakat konularına ağırlık verileceği duyurulmuştur. 2017 yılında yayınlanan, eğitim bakanlığının internet sitesinde yayınlanan belgede de yatılı okulların yaygınlaştırılmasına karar verildiği duyurulmuştur. Araştırmacı Adrian Zenz’in raporunda yer alan belgede duyurulan rakamlar ise Uygur çocukları, Çinlileştirilmesi için yapılan baskının boyutunu ortaya çıkarmıştır. Belgede yer alan rakamlara göre orta okul ve ilkokula giden öğrencilerin yüzde 40’ı, ki bu da yaklaşık 497,800 çocuk demek, yatılı okullarda kalmaktadır.
Çin’in Doğu Türkistan’daki insan haklarına eylemlerine ilişkin araştırmaları ile dikkat çeken Adrian Zenz’in 2019 yılında yayınladığı kapsamlı raporda da, Uygur çocukların devlet yatılı okullarına gönderilmesine dair kapsamlı bilgiler yer almıştır. Raporda yer alan bilgilere göre anne ve babası toplama kamplarına gönderilenler ‘Çifte-tutuklanmış’ olarak tanımlanmıştır. Komünist rejim, yereldeki görevlilere talimat vererek, çocuklar hakkında detaylı bilgiler toplanmasını istemiştir. Toplanan veriler sonucunda, Doğu Türkistan’da çok büyük oranda çocuğun anne ve babası toplama kampında olduğu için ailelerin bakımından yoksun durumda kalmıştır. Aileleri tutuklu olan çocukların bir an önce ilgilenilmesi talimatı verilmiştir. Bu talimat, Uygur çocukların yakınlarının yanlarından alınarak yatılı devlet okullarına veya yetimhanelerine gönderilmesi demektir. Çin komünist rejiminin gerçek amacı Uygur çocukların birer Çinliye dönüştürmesi olduğu için onlarla ilgilenme sadece komünist doktrine göre eğitim vermek şeklindedir. Çocukların kaldığı yerde görev yapan bir eğitmen, onların halinin çok kötü olduğunu kışın en soğuk günlerinde bile aynı incecik kıyafetleri giydiklerini aktarmıştır. Uygur çocukların hali inanılmaz derece de kötü şartlara sahiptir.
2017’dan itibaren Doğu Türkistan’daki yatılı okulların ve özel bakım merkezlerinin sayısını artırılması kararı alınmıştır. Bu bağlamda, o yılın şubat ayında sadece Çince dilde eğitimin ağırlıkta olacağı 4.387 okul öncesi eğitim kurumunun yapılması planlanmıştır. Bu okullarda 562,900 çocuğun eğitim görmesi hedeflenmiştir. 2016’dan 2020 yılına kadar geçen süre içinde okul öncesi eğitime katılım oranının yüzde 100’e çıkarılması planlanmıştır. Çin komünist rejimi okul öncesi eğitim binalarının yapılması için yaklaşık 8 milyar RMB bütçe ayırmıştır. Çin komünist rejiminin bu planları sonucunda Doğu Türkistan genelinde okul öncesi okullara alınan öğrencilerin kayıtlarında büyük artışlar olmuştur. 2017 yılı için hedeflenen rakam 562,900 iken gerçek rakamlar bundan 200,000 fazladır ve 759,900 olmuştur. O yılın son bahar dönemi için de 1 milyon çocuğun bu okullara kayıt ettirilmesi hedeflenmiştir. Gerçekleşen rakam ise 1,4 milyona ulaşmıştır. Okul başına düşen öğrenci sayısı da 433’den 1000’e yükselmiştir. Bir sonraki yılda da kayıt artışları devam etmiş rakam 1,6 milyona kadar yükselmiştir. Uygur öğrencilerin komünist doktrin çerçevesinde eğitim görmesine yönelik politikanın sonuçlarını gösteren bir başka delil ise okulların metrekare büyüklüklerine göre durumudur. 2016 ile 2017 dönemlerinde Doğu Türkistan’da okulların toplam metrekare büyüklüğünde yüzde 85’lik artış görülmüştür. Özellikle Hoten bölgesinde bu artış daha fazladır ve iki katından daha yüksek oranda gerçekleşmiştir. Okulların kapladığı alanın büyüklüğü sadece sınıflarla ibaret değildir aynı zamanda yatılı okul kısımlarının da genişletildiğini ortaya koymaktadır. Okul öncesi okullarda öğrencilere, ya tam-bakım ya da yarı-bakım olarak eğitim verilmektedir. Tam-bakım öğrencilerin pazartesi okula gidip cumaya kadar kalmaları anlamına gelmektedir. Yarı-bakım ise sadece gündüz eğitimi anlamına gelmektedir. Tam-bakım sistemi özellikle anne-babası toplama kamplarına gönderilmiş, geride kalan çocuklara yöneliktir. Komünist rejimin ideolojisi doğrultusunda geliştirilen bu programlar orta okul ve diğer seviyeleri de kapsamaktadır. Hatta bazı bölgelerde belli yaşı geçen çocukların yatılı okula gönderilmesi zorunla hale gelmiştir. Kaşgar’da 4. sınıfı bitiren bütün öğrenciler otomatik olarak, yatılı okullara gönderilmektedir. Başka bir kaynaktan elde edilen bilgiye göre de 9 yaşına gelen her çocuk, doğrudan, komünist rejimin yatılı okuluna gönderilmektedir.
Xinjiang Kurbanları Veri Bankası’nda yer alan ve görgü tanıklarının da tespit ettiği gibi Çin Komünist rejimi bazı çocukları anne ve babaları ile birlikte toplama kamplarına göndermiştir. Bu veri bankasında yer alan bilgilere göre sadece bir toplama kampında kalan 5000 kişinin, 100 tanesi çocuktur. Uygur aydınlardan Ömer Bakali’de toplama kampında kaldığı sürede bazı ailelerin çoluk çocuk kampa getirildiğini aktarmıştır. Sonuç olarak, Çin komünist rejiminin yukarıda anlatılan zulüm politikalarına bakıldığında, Doğu Türkistan’da yaşanan soykırımın en büyük mağdurunun çocuklar olduğu görülmektedir. Bir nesil soykırımla yok edilmek istenmektedir ve buna karşı dünyanın ayağa kalkması gerekirken utanç verici bir sessizlik yaşanmaktadır. Pekin hükümetine bel bağlamış hükümetler ve yöneticiler insanlığa karşı işlenen bu suçları görmezden gelmektedir.
Telif Hakkı Uygur Araştırmaları Merkezi - Tüm Hakları Saklıdır